Ahmet Işıktekiner / Defensehere

Ukrayna’nın Rusya’daki beş farklı hava üssünü hedef alan son dron saldırısı, sadece çatışmanın saha dengelerini değil, aynı zamanda günümüzün savaş anlayışına dair yerleşik pek çok varsayımı da sorgulatan bir gelişme oldu. Bu operasyonun Ukrayna açısından kısa vadeli taktik kazanımlar sağlaması, Rusya açısından ise savunma zafiyetlerini ortaya koyması, olayı klasik bir askeri harekatın ötesine taşıyor ve başta Rusya olmak üzere tüm ülkeler için stratejik bir uyarı niteliği kazanıyor.

Ukrayna’nın “örümcek ağı” (Spider’s Web) adını verdiği bu operasyon, şimdiye kadar gördüğümüz klasik dron saldırılarından çok daha fazlasını ifade ediyor. Murmansk, Irkutsk, Ivanovo, Ryazan ve Amur bölgelerindeki stratejik hava üslerine yönelik eş zamanlı saldırılar, hem coğrafi genişlik hem de hedef çeşitliliği açısından oldukça dikkat çekici. Açıklanan verilere göre 117 adet FPV dron kullanıldı. Hedefler arasında Tu-95, Tu-22M3 ve A-50 gibi nükleer silah taşıma kapasitesine sahip bombardıman uçakları da vardı.

Bu saldırıyı dikkat çekici kılan en önemli detaylardan biri ise, dronların doğrudan cephe hattından değil, Rusya toprakları içine önceden gizlice yerleştirilmiş mobil sistemlerden fırlatılmış olması. Paylaşılan görüntülere göre, dronlar kamyonlarla ülkeye sokulmuş ve özel olarak hazırlanmış ahşap konteyner evlerin içinden havalanarak hedeflerine yöneltilmiş. Bu durum, yalnızca teknik beceri değil, aynı zamanda ileri düzeyde bir operasyonel planlama ve istihbarat başarısına işaret ediyor.

Ukrayna'nın hedef aldığı hava üsleri, Rusya’nın uzun menzilli füze kapasitesinin bel kemiğini oluşturan platformların konuşlandığı kritik merkezler olma özelliği taşıyor. Bu üslerden kalkan uçaklar, Ukrayna’nın enerji altyapısını, kentlerini ve askeri tesislerini vuran yüksek etkili seyir füzelerini taşıyor. Dolayısıyla bu saldırıyı yalnızca sembolik ya da moral amaçlı bir hamle olarak değil, aynı zamanda caydırıcı bir askeri müdahale olarak değerlendirmek gerekir.

Ukrayna’nın bu türden saldırılarla hedeflediği üç temel nokta var: Birincisi, Rusya’nın füze ateşleme kapasitesini azaltarak kendi savunma derinliğini güçlendirmek. İkincisi, yoğun saldırılar altında kalan halkı için moral sağlayıcı bir karşılık vermek. Üçüncüsü ise, İstanbul’da planlanan barış görüşmeleri öncesinde hem Batılı destekçilerine hem de Moskova’ya, savaşta hala etkili olduklarını göstermek.

Ancak Ukrayna açısından bir başarı olarak görülse de, bu saldırının Rusya’nın genel savaş kapasitesine kalıcı bir darbe vurması beklenmemeli. NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin sıkça dile getirdiği “Bizim bir yılda ürettiğimizi Rusya üç ayda üretiyor” ifadesi, Moskova’nın envanterde oluşan kayıpları kısa sürede telafi edebilecek üretim kapasitesine sahip olduğunu hatırlatıyor.

Saldırının hemen ardından Rusya’nın bazı hava savunma sistemlerini yeniden konumlandırmaya başlaması ise, Rus tarafında askeri planlamada ciddi bir revizyonun gündeme geldiğini gösteriyor. Özellikle iç bölgelerdeki üslerin, böyle bir saldırıya açık kalmış olması, Rusya'nın güvenlik yapısı açısından önemli zafiyetlere işaret ediyor. Yani saldırının bir diğer sonucu da Rusya’nın cephe gerisindeki hava gücünü daha fazla koruma ihtiyacı hissetmesi olacak. Bu durum, savunma kaynaklarının daha geniş bir coğrafyaya yayılması anlamına geliyor. Dolayısıyla, bu saldırı doğrudan cephede bir değişiklik yaratmasa da, Rus askeri doktrininde bazı kırılmalara yol açabilir.

Zelenski’nin operasyonun “Ukrayna’nın kendi olanaklarıyla” yürütüldüğünü özellikle vurgulaması, savaşın bu aşamasında ülkesinin hala inisiyatif sahibi bir aktör olduğunu gösterme çabası olarak okunabilir. ABD’nin önceden bilgilendirilmemiş olması ise, Ukrayna'nın mutlak askeri bağımsızlığa sahip olmasa bile, belirli taktik düzeylerde kendisine alan yaratmaya çalıştığını gösteriyor.

Bu saldırı aynı zamanda Batı’da hala tam anlamıyla sindirilememiş bir gerçeği de bir kez daha göz önüne seriyor: Maliyetli platformlar ve savaş araçları, ucuz ama akıllıca kullanılan sistemler karşısında sanılandan çok daha kırılgan. Birkaç bin dolarlık dronlarla milyarlarca dolarlık hava gücünün devre dışı bırakılabilmesi, nicelikten çok nitelik ve esneklik odaklı yeni bir askeri yaklaşımı zorunlu kılıyor.

Ukrayna’nın bu saldırıyı, İstanbul’da yapılacak barış görüşmeleri öncesine denk getirmesi ise kesinlikle tesadüf değil. Bu tarz operasyonlar, müzakere masasında Ukrayna’nın elini güçlendirmeye yönelik siyasi araçlar olarak da değerlendirilebilir. Kiev yönetimi böylece hem sahada askeri inisiyatifi sürdürebildiğini hem de barış masasına güçlü bir pozisyonla oturduğunu göstermek istiyor.

Ancak bu saldırının, Rusya’nın siyasi hedeflerinde köklü bir değişikliğe yol açacağına dair beklentiye girmek de gerçekçi bir tutum olmaz. Rus yönetimi, benzer durumlarla geçmişte de karşılaştı ve şimdiye kadar ciddi bir politik geri çekilme işareti vermedi.

Bu saldırı ne savaşın sonucunu belirleyecek nihai bir hamledir, ne de Rusya açısından telafisi mümkün olmayan bir yıkımdır. Ancak modern savaşın sınır tanımaz, maliyet duyarlı ve teknolojik olarak evrilen doğasına dair güçlü bir örnek teşkil etmektedir. Belki de bu nedenle bugün görece basit görünen dron sistemleri, yarın yalnızca cephedeki dengeleri değil, devletlerin stratejik önceliklerini de belirleyebilecek etkiye sahip olacak gibi görünüyor.